DİĞER
Giriş Tarihi : 16-11-2019 16:57   Güncelleme : 17-11-2019 17:35

Araklı'da Rus-Ermeni Mezalimi

Araştırmacı Yazar Mehmet Akif Bal tarafından kaleme alınan 1915 Rus işgali sırasında Araklı'da Rus -Ermeni mezalimi.

Araklı'da Rus-Ermeni Mezalimi

   Araklı'ya yönelik Rus işgal faaliyetlerinin etkisi ilk önce, Rus donanmasına bağlı gemilerin, Araklı ve sahillerini bombardımanıyla görülmüştür. 17 Kasım 1914 tarihinde ilk Rus saldırılarının gerçekleşmesi sonrasında ve 20 Kasım 1914'te Rus donanmasına ait bir filo Araklı’yı bombardıman etmişti. Özellikle Araklı Konakönü’nde bulunan deniz araçları Ruslarca yakılmıştı. Araklı'ya yönelik bombardıman hasarının tespiti ve tazminine yönelik belgeler istenince, dönemin Trabzon Valiliği hazırladığı cetvellerde, bombardımanla birlikte Sürmene ve Araklı limanlarında hasar gören 45 araca ait 4.237.000 kuruş masraf çıkarmış, hasar gören özel binalara yönelik ise 250.000 kuruş masraf tespit etmişti. Şüphesiz burada batırılan kayıkların ve yelkenlilerin çoğu, sivillere aitti. Siviller bu bombardımanlarda büyük maddi kayba uğrarken, bombardımanlarda ölen sivil sayısı ise çok fazla bilinmemektedir. Fakat, Rus donanmasının Karadere savaşları sırasında Araklı Karadere Vadisine attığı bombaların dehşeti incelendiğinde, bölgede fazla sayıda asker kaybı ile birlikte yoğun sivil kayıplarının da olması muhtemeldir.

 

            Rusların bölgedeki sivil Araklılılara bombardımanlarla saldırması yanında, Araklı yöresine yönelik Rus mezaliminin en belirgin tesiri kendisini, yöredeki Müslüman halkın çoğunun muhacirliğe çıkmasıyla gösterdi. Araklı insanının çoğu, diğer çoğu Karadenizli gibi Samsun, İnebolu, İstanbul, Ankara, Sivas gibi işgale uğramamış yerlere yönelik büyük bir göçün içerisinde yer aldı. Muhacirliğe çıkanların durumu çok perişanlıklar da arz etmiştir. Dönemin kaynaklarına göre, bölgeden batıya doğru göç eden binlerce muhacir, yollarda canından olmuştur. Araklı ve Doğu Karadeniz'deki diğer yörelerden batıya doğru öyle yoğun bir göç yaşanmıştır ki, Şubat 1916'da, Rize, Of ve Sürmene’den gelen muhacir kafileleri Akçaabat’ı doldurmuştur. Gelenlerin çoğu pek sefil ve perişandı. Muhacir kafilelerinde erkek pek azdı. Çoğunluğu, kadın ve çocuklardan oluşmuştu. Trabzon Vilayeti'nde Rize'den Ordu'ya kadar olan sahada başlayan göç hareketi ile Araklı'da da büyük bir göç hareketliliği yaşamıştı. Her Araklılı muhacirliğe çıkamamış olsa da, muhacirliğe çıkan ciddi bir nüfus söz konusuydu. 4 Ocak 1919 tarihli Tasvir-i Efkâr Gazetesi, Trabzon muhacirlerinin yoğunlukta bulunduğu bölgeleri ve muhacir rakamlarını vermiş ve Kastamonu’da 14.749, Bolu’da 5.732, Ankara’da 122.228, Sivas’ta 94.163 muhacir olduğunu 1919 yılındaki durumuyla ifade etmiştir. Muhacirlik denilen bu çileli yürüyüşe çıkmak, ölüme yürümek anlamını da taşımaktaydı. 11 Mayıs 1919 tarihli bir bilgiye göre, Birinci Dünya Savaşı başlarında 1.100.624 olan Trabzon Vilayeti nüfusunun 304.142 kişisi muhacirliğe çıktı. Muhacirliğe çıkan nüfusun 224.143 kişisi muhacirlik sırasında vefat etmiş ve ancak 24.999 kişisi geri dönebilmişti. Bölgedeki bu genel nüfus kaybı, Araklı boyutuyla da ele alındığında, nüfustaki korkunç kaybın boyutları tahmin edilebilir. Nüfus kayıpları yanında, Araklı köylerindeki tüm eşyanın ve mahsulün, muhacirlik sırasında Ruslar ve Ermeniler tarafından yağmalandığı da bilinmelidir.

 

            Küçük yaşlarındayken, Araklı'da Konakönü'nde memuriyet yapan ağabeyinin yanında bir süre yaşayan Fevzi Güvemli, Araklı insanının muhacirliğe çıkışına dair, hatıralarında şu bilgileri vermiştir:

 

            "Bir sabah iki kayık, o büyük Trabzon göçmenliğinin iki kafilesi olarak (Araklı'dan) batıya doğru yola çıktı. İki kayıktan birinde biz vardık: Annem, Samiye ve ben. Bu, Ruslar’a tutsak olmaktan kaçan yüzbinlerin göçüdür. İzlediği yollarda çaresizlik, hastalık, açlık ve ölüm vardı bu bozgunun. Gölonsa’nın önünde kıçları kuma çekili otuz altışar karış boyundaki iki kayık, kol kuvveti, rüzgar yardımı ve Tanrı’nın inayetiyle uzun ve yorucu bir yolculuğa hazırlanıyordu. Yola çıkacak aileler yanlarına yalnızca en gerekli eşyalarını almak zorundaydılar; yatak, çamaşır ve bir kaç kap kacak. Bizim bir yatak dengi bir çamaşır sandığı, iki sepet ve bir de ayı postumuz vardı, götürecek. Av çiftesini de ben elimle yerleştirdim dengin içine. Ağabeyim Ali Sami Bey, Donanma Dergilerini bir güzel yaktı bahçede. Ruslara askeri bilgi olabilirmiş bunlar! O bizimle gelmiyordu. Kaymakamlıkça ona, Göneşera nahiye merkezindeki erzak ambarını koruma görevi verilmişti. Anneme yol harçlığı olarak birer liralık iki altın ve birer liralık iki banknot verdi. 'Önce bu banknotları harcayın' demeyi de unutmadı. Ben şaşırdım; ilk kez gördüğüm bu banknotlar cicili bicili yepyeni kağıtlardı ve üzerlerinde altı ay sonra altın lira ile değiştirilebileceği yazılıydı. Altını da zamanın Maliye Bakanı Cavid Bey imzalamıştı. Neden inanıyorlardı buna? Oysa zaman ağabeyimi haklı çıkardı ve bu banknotların altınla değiştirilmesi hiç bir zaman mümkün olmadı. Evet bir güz sabahı düştük yollara. Büyük göç bizimle başladı Karadeniz kıyısında, tarih: Eylül 1915. Eskilerin 'Sümbüli' dedikleri kapalı ve sıkıcı bir hava vardı o güz sabahı. Denizin yüzü gülmüyordu ama, hiç değilse uslu duruyordu. İlk hedef Ordu’ydu. Ondan sonra bakalım Tanrı ne gösterirdi. Yolculuk günlerce sürecekti. Rus gemileri yüzünden kıyıya yakın gitmek, geceyi de karada geçirmek gerekiyordu. Mevsim de ilerlemişti kışa doğru, fırtınalar da hesaba katılmalıydı. Kayıkların kıç üstlerine kilimler serilmiş, minder ve yastıklar atılmıştı. Ve kayıklar denize itildi, tayfalar ve reisler yerlerini aldılar. Teknelerin başı batıya döndü, kısmet bu kadarmış Sürmene!"

 

  Muhacirlik çilesi yanında, Araklı civarındaki diğer menfi durum ise Ermeni mezalimiydi. Birinci Dünya Savaşı yıllarındaki işgal sırasında Trabzon genelinde olduğu gibi, Araklı civarında da Ermeni çetelerinin faaliyetleri görülmüştü. Rusların desteğinde çete faaliyetlerine girişen Araklı Ermenileri ama özellikle Karadere vadisindeki Pervane Köyü mahallelerinde iskan edilen Ermeniler, yoğun çeteciliğe başlamıştı. Sürmene eşrafından Fortunzade Polad ve İsmailçebioğlu Saadeddin efendilerin bir beyanatı, Ermenilerin Araklı'daki faaliyetlerini en açık şekilde ortaya koyan bir anlatımdır. Bu anlatıma göre Ruslar, Araklı'nın Pervana Köyü'nde tecavüz ve öldürme olaylarına karışmışlardı. Pervana Köyü'nden Suiçmezoğlu Bican Ağa’nın eşine kötülük yapıldıktan sonra her ikisi de katledilmiştir. Purnak, Zimla-i Kebir (Kestanelik) ve Zimla-i Sagir (Keçikaya) köyleri halkından kaçamayan kadın ve çocuklar öldürülmüştür. Bir diğer Ermeni zulmü ise Cimlakava'da yaşanmıştır. Ermeni askerler, Cimlakava Köyü Kanavur Mahallesi'ndeki Kuloğulları akrabasından Halim Kul’un babasının gözünün önünde kadınlara tecavüz etmeye kalkışmışlardır. Halim Kul’un babası ise, Ermenilerin bu kadınlara tecavüz etmek istemelerine karşı koyduğu için evinin önünde Ermeniler tarafından vurularak öldürülmüştür. Rusların Araklı ve civarındaki işgalleri sırasında, bazı fena kadınlardan olup, Ruslarla ilişki kurduğu tespit edilenler ise, Türk kuvvetlerince gerekli cezaya çarptırıldılar. Bu kadınlardan ikisi, Tekonun Aziz adlı bir Araklılı tarafından, diğer bir fena kadın da, Nuroğlu Kamil adlı bir Araklılı tarafından vurularak öldürüldü.

 

            Yerel anlatımlara göre; Araklı Kayacık (Kizirnos) Köyü, Ağaçbaşı Yaylası, Galerin Üstü mevkileri de yoğun işgal olaylarına ve acılarına sahne olmuştur. Köyün Ruslar tarafından işgali sonucu Rus-Ermeni askerlerinin özellikle Ermeni askerlerin, köy halkına yönelik; baskı, zulüm, korku hatta öldürme gibi çeşitli işkence olayları meydana gelmişti. İşgalciler, köylülerin hayvanlarını kesip yemişler, diğer gıdalarını yani mısır, fındık, fasulye, meyve gibi ne bulurlarsa, bunlara da el koymuşlardır. Bazı köylülerin arı kovanlarını kırıp balını dahi almışlardı. Köylüler ise ormanlarda sağa sola saklanmışlar, köydeki ve yaylalardaki hayvanlar ise sahipsiz kalmış, çoğu da telef olmuştu.

 

            Rusların ve Ermenilerin, Sürmene-Araklı halkına yönelik zulmüne dair, Giresun Çınarlı Mahallesi Rumlarından ve o dönemdeki tarafsız gözlemcilerden Statios oğlu Yako da, 25 Şubat 1918 tarihli bir mektubunda şunları yazmıştır: "1918 yılına gelindiğinde, Trabzon'dan karayolu ile Batum'a hareket eden bir kısım Rus askeri, Sürmene Araklı çarşısındaki mağazaları basıp yağma etmek istediler ise de, halk silaha sarılarak bunlardan bazılarını öldürdü. Ruslar, daha fazla ilerlemenin mümkün olmadığını görünce geri çekildiler ve Trabzon'a geldiler. Ertesi gün bu askerlerin bazıları vapurla giderken, aynı gün Trabzon'a gelmiş olan beş Sürmene ve Araklı kayığının iskelede bulunduğunu gördüler. Hemen, Sürmene'de ve Araklı'da Ruslara kurşun sıkanların bunlar olduğunu ortalığa yayarak bazılarını yakaladılar ve arama ile iki kayıkta üç tüfek buldular. İşittiğime göre bu tüfekleri Sürmenelilere ve Araklılılara kendileri satmışlar. Bu sırada Sürmenelilerin üzerine denizden ateş açarak, bunlardan bazılarını iskele üzerinde, bazılarını da denize atarak öldürdüklerini gördüm".

 

Mehmet Akif Bal

Seyfullah AksoySeyfullah Aksoy